Reklamı Geç
HABER DETAY
Kenevirin Dünü, Bugünü ve Yarını: Tarihsel, Bilimsel ve Stratejik Bir Değerlendirme
Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Karadağ, Türkiye'nin bilimsel üretim gücü, akademide kalite sorunları ve geleceğe yönelik stratejik bilim politikalarını ele aldığı kapsamlı değerlendirme yazısıyla BNC Medya Haber’de sizlerle. Bilimin ülkelerin kaderini nasıl değiştirdiğini çarpıcı örneklerle anlatan Karadağ, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması için kritik uyarılar ve somut çözüm önerileri sunuyor. İşte Prof. Dr. Ahmet Karadağ'ın "Kenevirin Dünü, Bugünü ve Yarını: Tarihsel, Bilimsel ve Stratejik Bir Değerlendirme" başlıklı o yazısı!..
07 Aralık 2025 - Pazar 23:54

Kenevirin Dünü, Bugünü ve Yarını: Tarihsel, Bilimsel ve Stratejik Bir Değerlendirme

 

GİRİŞ

 

Küresel ölçekte hızla artan çevresel kaygılar, sürdürülebilir kaynak arayışları ve yeşil dönüşüm politikaları, tarımsal üretim sistemlerinin yalnızca gıda değil, aynı zamanda biyoyakıt, biyoplastik, tıbbi bileşen ve tekstil gibi çok yönlü çıktılar sağlayan “stratejik bitkiler1 temelinde yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, kenevir (Cannabis sativa L.), sahip olduğu yüksek biyokütle verimi, çok yönlü kullanım alanları, düşük çevresel ayak izi, tarımsal rehabilitasyon kapasitesi ve içerdiği farmakolojik açıdan değerli bileşenlerle sadece bir endüstri hammaddesi değil, aynı zamanda stratejik bir kalkınma aracıdır.

 

Ne var ki, tarihsel süreç içerisinde kenevirin psikoaktif bileşeni olan tetrahidrokannabinol (THC) üzerinden yürütülen sınırlayıcı politikalar ve bu bitkinin tekil bir "uyuşturucu" kimliğiyle damgalanması, tarım, sanayi, tıp ve çevre politikaları açısından geri dönülmesi güç bir potansiyel kaybına yol açmıştır. Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren küresel ölçekte uygulanan yasaklama rejimleri, endüstriyel kenevirin esrarla özdeşleştirilmesi sonucunda bilimsel gerçeklikten uzak ve ekonomik olarak rasyonel olmayan bir durumu doğurmuştur. Oysa günümüzde, endokannabinoid sistemin keşfiyle birlikte, kenevirin içerdiği yüzlerce fitokimyasalın insan sağlığı üzerindeki etkileri bilimsel olarak daha net ortaya konulmuş; aynı zamanda lif, tohum ve hurdadan elde edilen yüksek katma değerli ürünlerle biyoteknoloji, yapı malzemeleri, otomotiv, kozmetik ve gıda sektörlerinde yeniden değerlendirilmesi söz konusu olmuştur.

 

Bu makalede, kenevirin insanlık tarihindeki çok katmanlı kullanım geçmişi, biyokütle potansiyeli, tıbbi ve endüstriyel değerleri ile birlikte yasaklama sürecinin arka planı incelenecek; ayrıca Türkiye özelinde bu bitkiye dair bilimsel, kurumsal ve ekonomik gelişmeler değerlendirilerek, kenevirin stratejik bir sektör olarak yeniden konumlandırılması gerekliliği tartışılacaktır. Bu çerçevede çalışmanın amacı; bir tarım bitkisi olmanın ötesinde, keneviri biyoteknolojik, ekonomik ve politik bir varlık olarak disiplinlerarası perspektifte ele almak, potansiyel kayıpların nedenlerini analiz etmek ve ülkemizin bu alandaki konumuna dair bütüncül bir değerlendirme sunmaktır.

 

Kenevirin İnsanlık Tarihindeki Yeri ve Çok Katmanlı Kullanım Alanları

 

Kenevir (Cannabis sativa L.), yalnızca tarımsal bir ürün değil, insanlık tarihinde kültürel, ekonomik, tıbbi ve endüstriyel alanlarda derin izler bırakmış çok yönlü bir bitkidir. Arkeolojik ve paleobotanik bulgular, kenevirin M.Ö. 8000’lere uzanan bir geçmişe sahip olduğunu ve ilk olarak Orta Asya’da kültüre alındığını ortaya koymaktadır1. İlk kenevir izlerine Çin’in Neolitik döneme ait Yangshao kültürüne ait seramik kalıntılarında rastlanmakta olup, burada liflerinden halat, ağ, kumaş; tohumlarından ise besin ve ilaç üretildiği anlaşılmaktadır2,3. Hindistan altkıtasında ise kenevir, “bhang” adıyla dini ritüellerin ve Ayurvedik tıbbın ayrılmaz bir parçası olmuş; zihni açıcı, ağrı kesici ve sindirimi düzenleyici etkileri nedeniyle özellikle kutsal metinlerde yer bulmuştur.

 

Kenevirin tarihsel kullanımı, yalnızca üretim ekonomisi ile sınırlı kalmamış; aynı zamanda insan-toplum ilişkilerinin metaforik bir öğesi olarak kültürel anlatılarda, mitlerde ve kutsal kitaplarda da yer edinmiştir. Mezopotamya’dan Antik Mısır’a, Roma İmparatorluğu’ndan İslam medeniyetine kadar birçok uygarlık, keneviri iplik, kâğıt ve ilaç üretiminde kullanmıştır. Özellikle kağıt üretiminin Çin’den Arap dünyasına aktarılmasında, kenevir lifi uzun süre ana hammadde olmuştur. Batı Avrupa’da ise 15. yüzyıldan itibaren gemi halatları ve yelken kumaşlarının temel materyali kenevirdir. Nitekim sömürgecilik çağında bir deniz imparatorluğu kuran İngiltere için kenevir, stratejik bir tarım ürününe dönüşmüştür.

 

Anadolu’da kenevirin tarihsel yeri de oldukça köklüdür. Osmanlı döneminde Tokat, Amasya, Kastamonu ve Samsun gibi bölgelerde kenevir tarımı yaygındı ve lifleri, geleneksel dokuma, halı ve seccade üretiminde kullanılmaktaydı. Ayrıca Osmanlı tıbbında “kendir tohumu yağı”, harici ağrı kesici merhem olarak reçetelenmiş, çeşitli hastalıkların semptomatik tedavisinde kullanılmıştır.

 

Modern Batı tıbbında ise kenevirin kullanımı 19. yüzyılda yaygınlaşmış, Avrupa’da eczanelerde sıklıkla reçetelenen bir ilaç haline gelmiştir. İngiliz doktor William O’Shaughnessy, Hindistan’da yaptığı klinik gözlemler sonrasında keneviri epilepsi, tetanoz, romatizma ve doğum ağrılarında etkili bir ilaç olarak tanımlamıştır4,5. 20. yüzyılın başlarına kadar kenevir bazlı preparatlar Avrupa ve Amerika’daki farmakope kitaplarında yer almış; ancak daha sonra psikoaktif bileşeni olan THC'nin öne çıkarılması ve politik süreçlerin etkisiyle, tıbbi ve endüstriyel kullanımı neredeyse tamamen yasaklanmıştır.

 

Kenevirin binlerce yıllık tarihi, onun yalnızca bir bitki değil, aynı zamanda teknoloji, kültür, ekonomi ve sağlık ile iç içe geçmiş bir medeniyet öğesi olduğunu göstermektedir. Bu tarihsel perspektif, günümüzde yeniden canlanan kenevir tartışmalarına hem bilimsel hem de politik bir derinlik kazandırmaktadır. Yasaklanmışlığı değil, çok yönlü potansiyeli merkeze alan bir yaklaşım, keneviri günümüzde yeniden hak ettiği stratejik konuma taşıyacaktır.

 

Kenevir Biyokütlesi ve Katma Değerli Ürün Potansiyeli

 

Kenevir bitkisi (Cannabis sativaL.), biyokütle üretiminde sağladığı yüksek verim, çeşitliliği ve kullanım alanlarının genişliği bakımından tarımsal ve endüstriyel uygulamalarda stratejik potansiyele sahip çok amaçlı bir bitkidir. Bitkinin gövdesi, kabuk kısmı (bast lifi), odunsu iç kısmı (hurdalık), yaprakları, çiçekleri, tohumları ve kökleri dâhil olmak üzere tüm organları farklı sanayi dallarında katma değere dönüştürülebilmektedir. Bu bütünsel kullanım özelliği, keneviri “sıfır atıklı tarım” modeline en uygun bitkilerden biri haline getirmektedir.

 

Lif ve Gövde Bileşenlerinin Endüstriyel Değeri

 

Kenevirin gövdesinde yer alan lifler, uzunluğu (20-55 mm), yüksek selüloz içeriği (65-70) ve düşük lignin oranı (5-10) ile tekstil, kâğıt, otomotiv ve yapı malzemeleri endüstrilerinde yoğun talep görmektedir. Bu liflerin nem düzenleme, termal izolasyon ve biyobozunurluk özellikleri; onları pamuk, keten ve jüt gibi klasik lif kaynaklarına karşı çevresel açıdan üstün kılmaktadır. Özellikle Avrupa’da sürdürülebilir bina üretiminde kullanılan kenevir

betonu “hempcrete” gibi yenilikçi yapı malzemeleri, karbon ayak izinin azaltılması hedeflerine hizmet etmektedir6-10.

 

Odunsu hurdası (hurda lif ve şive olarak bilinir), yapı yalıtımı, ses izolasyonu, hayvan altlığı ve biyokompozit ürünlerde dolgu maddesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, biyoenerji üretimi açısından da önemli bir selüloz ve lignoselülozik biyokütle kaynağıdır11-13.

 

Tohum ve Yağ Kompozisyonunun Gıda ve Nutrasötik Değeri

 

Kenevir tohumu, yaklaşık 30-35 oranında çoklu doymamış yağ asitleri ve 25-30 oranında kaliteli protein içeriği ile dikkat çeker. Özellikle omega-3 (a-linolenikasit) ve omega-6 (linoleik asit) yağ asitlerinin 1:3 oranında dengeli bir şekilde bulunması, onu fonksiyonel gıdalar ve nutrasötik ürünler için ideal bir içerik haline getirir. Ayrıca yüksek oranda arginin, glutamik asit ve metiyonin içeriği sayesinde kardiyovasküler sağlığa katkıda bulunduğu gösterilmiştir14,15.

 

Tohumdan elde edilen soğuk pres kenevir yağı, antioksidan kapasitesi ve cilt bariyerini destekleyen etkileri nedeniyle kozmetik sanayisinde de değerli bir hammaddedir. Bununla birlikte, biyoyakıt üretimi amacıyla metanolize edilerek biyodizel olarak da değerlendirebilmektedir—.

 

Ekolojik Yararları ve Sürdürülebilir Tarım Açısından Değeri

 

Kenevir tarımı, sürdürülebilirlik ilkelerine büyük oranda uyum sağlar. Kısa ve hızlı büyüme süresi (90-120 gün), düşük su tüketimi ve çoğu bölgede pestisit-herbisit kullanımı gerektirmemesi gibi özellikler, onu iklim kriziyle mücadelede alternatif ürün olarak öne çıkarmaktadır. Özellikle monokültür tarımın olumsuz etkilerine karşı rotasyon bitkisi olarak kullanıldığında toprak verimliliğini artırıcı etkileri de belgelenmiştir17.

 

Kenevirin fitoremediasyon kapasitesi ise başlı başına çevresel bir hizmettir. Ağır metallerle kirlenmiş topraklarda toksik elementlerin (Cd, Pb, Zn, Ni) emilimini sağlayarak toprak rehabilitasyonuna katkı sunar. Bu özelliği, Çernobil faciası sonrası Ukrayna’da kenevirin nükleer kirlenmiş topraklarda denenmesiyle ilk kez bilimsel olarak gösterilmiştir18.

 

Kenevir Biyokütlesinin Ekonomik Dönüşüm Potansiyeli

 

Kenevirin çok yönlü biyokütlesi, döngüsel ekonomi stratejileriyle birleştirildiğinde, sanayiden sağlığa, tarımdan enerjiye kadar birçok alanda katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine imkân tanır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Avrupa Komisyonu tarafından sürdürülebilir tarımsal kalkınma çerçevesinde “ geleceğin lif bitkileri1 arasında gösterilmesi, bu potansiyelin küresel düzeyde de kabul gördüğünün bir işaretidir.

 

Ancak bu potansiyelin gerçek anlamda hayata geçirilmesi, politik irade, mevzuat reformları, yerli endüstriyel yatırım ve Ar-Ge destekleri ile mümkündür. Türkiye'de bu yönde atılan adımlar (örneğin Samsun OMÜ ve Yozgat Bozok Üniversitesi bünyesinde kurulan kenevir araştırma enstitüleri), potansiyelin fark edilip harekete geçildiğini göstermektedir; fakat sistematik sektörel dönüşüm için bu tür girişimlerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.

 

Kenevirin Kriminalizasyonu: Uyuşturucu İmajı, Politik Güdüler ve Endüstriyel Baskılar

 

Kenevir bitkisi, binlerce yıllık kullanım geçmişine rağmen 20. yüzyılın başlarından itibaren küresel ölçekte kriminalize edilmiştir. Bu dönüşüm, yalnızca psikoaktif etkisi bulunan bileşenlerinden (özellikle A9-THC) kaynaklanan sağlık endişeleriyle değil; daha çok politik ideolojiler, endüstriyel rekabet ve ekonomik çıkar çatışmaları temelinde gelişmiştir. Özellikle ABD merkezli başlayan bu süreç, bilimsel gerçeklerin gölgelenmesine, endüstriyel ve tıbbi potansiyelin bastırılmasına ve kenevirin topyekûn yasaklanmasına neden olmuştur.

 

ABD’de Kenevirin Yasaklanma Süreci: Lobicilik, Irkçılık ve Medya Manipülasyonu

 

Kenevirin kriminalize edilmesi süreci, 1930’lu yıllarda ABD'de hız kazanmıştır. 1937 yılında çıkarılan Marihuana Tax Act, kenevir üretimi, satışı ve kullanımı üzerine ağır vergiler ve lisans kısıtlamaları getirerek fiili bir yasaklama oluşturmuştur. Bu yasa, esasında iki farklı tür olan psikoaktif marihuana (yüksek THC içeren) ile endüstriyel kenevirin (düşük THC içeren) bilinçli olarak aynı kategoriye konmasıyla oluşturulmuştur19.

 

Bu süreçte ABD Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu’nun (Federal Bureau of Narcotics) başındaki Harry J. Anslinger, medyayı etkili biçimde kullanarak keneviri uyuşturucu ve suçla özdeşleştirmiştir. “Reefer Madness”” gibi propaganda filmleriyle Afro-Amerikalı ve Meksikalı göçmenlerin kenevir kullandığı ve bu kullanımın şiddet suçlarını artırdığı gibi temelsiz ve ırkçı söylemler, kamuoyunu yasaklara hazırlamıştır20.

 

Aynı dönemde kimya devi DuPont, sentetik lif (nylon) üretimine geçmiş; William Hearst ise orman temelli kağıt üretimi yapan medya patronu olarak kenevir temelli kağıt sanayisinin önünü kesmek istemiştir. Kenevirin biyobozunur ve düşük maliyetli yapısı, hem DuPont’un petrokimyasal ürünleriyle hem de Hearst’ün orman temelli endüstrileriyle doğrudan rekabet halindeydi. Dolayısıyla yasağın altında çevresel değil, endüstriyel motivasyonlar yatmaktaydı.

 

Uluslararası Kriminalizasyon: Tek Sözleşme ve Bilimsel Çelişkiler

 

1961 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi (Single Convention on Narcotic Drugs), keneviri tüm dünyada uyuşturucu sınıfına dâhil ederek, endüstriyel üretimin de önünü kapattı. Bu sözleşme, THC oranı gözetmeksizin tüm Cannabis türlerini aynı kategoride değerlendirdi. Oysa endüstriyel kenevir, 0,2-O,3 gibi düşük THC içeriğiyle psikoaktif etki oluşturmayan bir türdür. Buna rağmen yıllarca bu gerçek göz ardı edilmiş; bilimsel deliller yerine bürokratik kategoriler esas alınmıştır.

 

Örneğin, 1971 tarihli Psikotrop Maddeler Sözleşmesi ve 1988 tarihli Uyuşturucu Kaçakçılığına Karşı Sözleşme, keneviri yasadışı üretimle ilişkilendirmeye devam etmiş, bu da gelişmekte olan ülkelerde yasal üretim süreçlerinin askıya alınmasına neden olmuşt ur.

 

Bilimsel Gelişmeler ve Paradigma Değişimi

 

199O’lı yıllarda endokannabinoid sistemin keşfi ve fitokannabinoidlerin (CBD, CBG, CBC, vb.) terapötik etkilerinin ortaya konmasıyla birlikte, kenevirin tıbbi ve biyoteknolojik potansiyeli yeniden gündeme gelmiştir. Bugün epilepsi, kanser, kronik ağrı, Parkinson gibi birçok hastalıkta kullanılan tıbbi kannabinoidler, kenevirin “sadece uyuşturucu” olmadığını bilimsel olarak ispatlamıştır.

 

Bu bilimsel gelişmelere rağmen, hala birçok ülkede yasal düzenlemeler yetersizdir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bürokratik engeller, yatırım eksikliği ve kamuoyundaki önyargılar, endüstriyel kenevir üretiminin önünde ciddi bir set oluşturmaktadır.

 

Kriminalizasyonun Sonuçları: Kaybedilen Yüzyıl

 

Kenevirin yasaklanması yalnızca halk sağlığı üzerinden tartışılamayacak kadar çok yönlü bir kayıptır:

 

  • Tıbbi potansiyelin gecikmeli keşfiyle milyonlarca hasta uzun yıllar etkili tedavilere erişememiştir.
  • Biyobozunur plastik, kağıt ve tekstil ürünleri gibi sürdürülebilir çözümler yerine petrokimya tabanlı endüstriler teşvik edilmiştir.
  • Çiftçiler için döngüsel ve düşük maliyetli bir ürün kaybedilmiş; kırsal kalkınma fırsatları göz ardı edilmiştir.
  • Yeşil ekonomi ve karbon emisyonlarını azaltma çabaları zarar görmüştür.
  •  

Dolayısıyla bu süreç, sadece bir sağlık politikası değil, aynı zamanda bir kalkınma hakkının gaspı, çevreye yönelik çözümlerin geciktirilmesi ve biyoteknolojik devrimlerin önünün kesilmesi olarak da değerlendirilmelidir.

 

Endokannabinoid Sistem Keşfi ve Fitokannabinoidlerin Tıbbi Potansiyeli

 

Endokannabinoid sistemin (ECS) keşfi, kenevir bitkisinin tıbbi potansiyelini anlamada bir dönüm noktası teşkil etmiştir. 199O’lı yıllarda yapılan çalışmalar, insan vücudunda doğal olarak sentezlenen anandamid (AEA) ve 2-arakidonoylgliserol (2-AG) gibi lipid-tabanlı nörotransmitterlerin, CB1 ve CB2 olarak bilinen özgül kannabinoid reseptörleri aracılığıyla çeşitli fizyolojik sistemleri düzenlediğini ortaya koymuştur21. Bu sistem yalnızca merkezi sinir sisteminde değil, aynı zamanda bağışıklık hücreleri, deri, gastrointestinal sistem, üreme organları ve iskelet kası gibi periferik dokularda da görev yapmaktadır.

 

Reseptörler, Sinyal Yolakları ve Biyolojik Rol

 

  • CB1 reseptörleri, başta beyin ve omurilik olmak üzere merkezi sinir sisteminde yüksek yoğunlukta bulunur ve motor kontrol, ağrı, iştah, hafıza gibi süreçleri modüle eder.
  • CB2 reseptörleri ise daha çok bağışıklık sistemi hücrelerinde (mikroglia, B ve T lenfositler) ekspresse olur ve enflamasyonun düzenlenmesinde rol alır.
  •  

Her iki reseptör de G-protein bağlantılı reseptörler (GPCR) ailesine ait olup, adenilat siklaz inhibisyonu, MAPK aktivasyonu ve iyon kanalı modülasyonu gibi çeşitli hücre içi yanıtları tetikler.

 

Fitokannabinoidlerin Etki Mekanizmaları ve Farmakolojik Çeşitlilik

 

Kenevir bitkisinde bulunan başlıca fitokannabinoidler şunlardır:

 

  • A9-THC: CB1 reseptörüne yüksek afinite ile bağlanır, psikoaktif etkisi vardır; analjezik, antiemetik ve iştah artırıcı etkileri güçlüdür.
  • CBD (kannabidiol): Düşük CB1/CB2 afinitesiyle doğrudan agonist değildir. FAAH enzimi inhibisyonu ile anandamid seviyelerini artırır; serotonin (5-HT1A) ve vaniloid (TRPV1) reseptörleri üzerinden anksiyolitik, antiepileptik ve antienflamatuvar etkiler gösterir.
  • CBG (kannabigerol): Nöroprotektif, antienflamatuvar ve antibakteriyel etkilere sahiptir; adrenerjik ve serotonerjik sistemlerle de etkileşir.
  • CBN (kannabinol): Hafif psikoaktif; sedatif özellikleri ön plandadır.
  •  

Ayrıca fitokannabinoidlerin terpenler, flavonoidler ve diğer minor bileşenlerle birlikte oluşturduğu çevresel etki (entourage effecf), sinerjik terapötik faydaların ortaya çıkmasına katkı sağlamaktadır22.

 

Klinik ve Preklinik Kanıtlar

 

Son on yılda yapılan çok sayıda çalışmada fitokannabinoidlerin aşağıdaki alanlarda terapötik potansiyel taşıdığı gösterilmiştir23:

 

  • Nörolojik hastalıklar: Özellikle kannabidiol (CBD) bazlı ilaçların Dravet sendromu ve Lennox-Gastaut sendromu gibi tedaviye dirençli epilepsilerde etkinliği FDA onayı ile belgelenmiştir.
  • Nörodejeneratif bozukluklar:      Parkinson, Alzheimer, MS gibi hastalıklarda
  •  

nöroinflamasyonu azaltma ve oksidatif stresi baskılama yoluyla koruyucu etki sağlar.

 

  • Psikiyatrik bozukluklar: PTSD, anksiyete bozuklukları ve depresyon üzerinde CBD’nin 5-HT1A reseptörleri aracılığıyla anksiyolitik etkileri olduğu gösterilmiştir.
  • Kronik ağrı: Nöropatik, enflamatuvar ve fibromiyalji kaynaklı ağrılarda analjezik potansiyel taşır.
  • Onkoloji: A9-THC, kemoterapiye bağlı bulantı/kusmayı azaltırken; CBD ve CBG, kanser hücrelerinin proliferasyonunu baskılayan antiproliferatif özellikler gösterebilir.
  •  

Regülasyon ve Bilimsel Kabul Süreci

 

  • Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2018 yılında yayınladığı ön değerlendirme raporunda CBD’nin bağımlılık yapmadığını, iyi tolere edildiğini ve ciddi yan etkiler taşımadığını bildirmiştir.
  • FDA, aynı yıl içerisinde CBD bazlı ilk ilaç olan Epidiolex’i onaylayarak çocukluk çağı epilepsilerinde tıbbi kenevirin kullanımını resmileştirmiştir.
  • Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve Kanada Sağlık Bakanlığı (Health Canada) gibi kurumlar da benzer yönde kararlar almıştır.
  •  

Bilim Dışı Yasakların Gölgesinde Kayıp Potansiyel

 

Bu bilimsel veriler, kenevirin uzun süreli kriminalizasyonunun yalnızca psikoaktif bileşenlere indirgenmiş, tek boyutlu ve bilim dışı bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Endokannabinoid sistemin fizyolojik bütünlükteki rolü, fitokannabinoidlerin farmakodinamik çeşitliliği ve klinik güvenlilik profili, tıbbi kenevirin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, kanıta dayalı tıp ışığında kenevirin kontrollü ve etik biçimde kullanımı, hem kişisel sağlık hem de toplum yararı açısından stratejik öneme sahiptir.

 

Türkiye’de Kenevir Tarımının Dünü ve Bugünü

 

Tarihsel Arka Plan

 

Türkiye’de kenevir tarımı, yüzlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle Karadeniz ve İç Anadolu Bölgeleri'nde (Tokat, Amasya, Kastamonu, Samsun gibi illerde) kenevir; ip, halat, urgan, çuval ve tekstil üretiminde kullanılan önemli bir sanayi bitkisi olarak yetiştirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu gelenek sürdürülmüş, devlet destekli kenevir ekim alanları geliştirilmiş ve 1940’lı-1960’lı yıllar arasında Türkiye, kenevir üretiminde Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri olmuştur.

 

Ancak 1970’li yıllara gelindiğinde, küresel düzeyde yükselen uyuşturucu karşıtı söylemler ve Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde yürütülen Uyuşturucuyla Savaş (War on Drugs) politikaları, Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. 1971 tarihli 2313 sayılı "Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun" ile birlikte, kenevir tarımı ciddi biçimde sınırlandırılmış, sadece belirli bölgelerde ve devlet iznine dayalı ruhsatlı üretim modeli benimsenmiştir. Bu durum, geleneksel kenevir üretim havzalarının büyük ölçüde devre dışı kalmasına, bilgi birikiminin kaybedilmesine ve sektörün çökmesine neden olmuştur.

 

Yasal Düzenlemeler ve Bilimsel Girişimler

 

2000’li yıllarda küresel ölçekte yeniden canlanan endüstriyel ve tıbbi kenevir hareketi, Türkiye’de de sınırlı da olsa yankı bulmuştur. Özellikle 2016 yılında yayımlanan "Kenevir Ekimi ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik", Türkiye’de kontrollü endüstriyel kenevir üretiminin yeniden başlatılmasına imkân tanımıştır. Bu yönetmelikle 19 ve daha sonra Sivas ve Konya’da dâhil edilerek 21 ilde ruhsatlı kenevir üretimine izin verilmiştir.

 

Bu gelişmeler doğrultusunda Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 2020 yılında Yozgat Bozok Üniversitesi’ni “Endüstriyel Kenevir” alanında Bölgesel Kalkınma Odaklı İhtisas Üniversitesi olarak ilan etmiş24 ve üniversite bünyesinde Kenevir Araştırma Enstitüsü kurulmuştur. Aynı şekilde, Ondokuz Mayıs Üniversitesi bünyesinde Türkiye’nin ilk Kenevir Araştırma Enstitüsü faaliyete geçirilmiş, akademik çalışmalar başlatılmış, yerli tohum ıslahı, lif verimliliği, biyokütle kullanımı ve moleküler düzeyde fitokannabinoid analizleri gibi birçok multidisipliner proje planları yapılmış, hepsi olmasa da bazıları hayata geçirilerek önemli bir farkındalık sağlanmıştır.

 

Örnek Bir Yatırım Modeli: “Keneviro” ve Türkiye’nin En Büyük Kenevir Yatırımı

 

Türkiye'deki kenevir tarımında en dikkat çekici özel sektör yatırımı, “Keneviro” firması tarafından gerçekleştirilmiştir. Firma, kenevirin biyokütleye dayalı sanayiye entegrasyonu konusunda Türkiye’de bugüne dek yapılmış en büyük ölçekli altyapı yatırımını üstlenmiş, Amasya, Samsun-Havza ve Kastamonu gibi geleneksel üretim bölgelerinde modern tarım alanları oluşturmuştur25.

 

Firmanın en stratejik hamlesi, Samsun'un Havza ilçesindeki Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) kurulan ve kenevir sapından elyaf üretimi için tasarlanmış yüksek kapasiteli entegre üretim tesisi olmuştur. Bu tesis, hem ham kenevir lifinin ayrıştırılması hem de biyokompozit sanayiye yönelik ara ürünlerin işlenmesi gibi çok aşamalı bir üretim hattını içerecek şekilde planlanmıştır. Ancak, gelinen noktada bu büyük yatırım henüz tam kapasiteyle faaliyete geçememiştir.

 

Yatırımların Önündeki Engeller ve Kayıp Potansiyel

 

Keneviro gibi girişimler, Türkiye’nin kenevir temelli yeşil sanayi dönüşümüne öncülük edebilecek nitelikte olmasına rağmen, aşağıdaki temel sorunlar bu tür yatırımların gelişimini ve sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir:

 

  • Devlet teşviklerinin yetersizliği ve yatırımcılara yönelik doğrudan desteklerin olmayışı
  • Kenevirin hâlâ “uyuşturucu odaklı” bir perspektifle değerlendirilmeye devam edilmesi
  • Bankacılık ve finans sisteminde yatırım riskleri nedeniyle krediye erişimin zorluğu
  • Ürünlerin ticaret ve ihracatında belirsizlikler ve yönetmelik eksiklikleri
  • Kamu-özel sektör-üniversite iş birliğinin zayıf olması
  •  

Keneviro'nun yatırımı, yalnızca özel sektörün değil aynı zamanda kamu iradesinin ve stratejik planlamanın ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Bugün bu yatırımın tam kapasiteye ulaşamaması yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda bilimsel ve teknolojik kapasite kaybı anlamına da gelmektedir.

 

Ne Yapılmalı? Stratejik Öneriler ve Sürdürülebilirlik İçin Yol Haritası

 

Türkiye’de kenevir tarımının sürdürülebilirliği için, özellikle özel sektör öncülüğünde yapılan büyük yatırımların kaderine terk edilmemesi gerekmektedir. Aksi hâlde, '"yeşil sanayi" ve "katma değerli tarım" hedefleri yalnızca politik söylem düzeyinde kalacaktır.

 

Stratejik çözüm önerileri şunlardır:

 

J Ulusal Kenevir Eylem Planı hazırlanmalı; tüm bakanlıkların eşgüdümünde yürütülecek bir strateji oluşturulmalıdır.

J Kenevire özel teşvik paketleri (KOSGEB, TÜBİTAK, Tarım ve Sanayi Bakanlıkları aracılığıyla) devreye alınmalıdır.

J Üniversitelerin Kenevir Araştırma Merkezleri ile özel sektör arasında teknoloji transferi ve ürün geliştirme odaklı iş birlikleri artırılmalıdır.

J Keneviro gibi yatırımcılar model firma olarak tanımlanmalı; benzer yatırımlara öncelikli izin, finansman ve altyapı desteği sağlanmalıdır.

J Kenevir ürünlerinin uluslararası sertifikasyon ve ihracat prosedürleri netleştirilerek dış pazarlara erişim kolaylaştırılmalıdır.

 

Endüstriyel Kenevir İhtisas Üniversitesinin Kurulmasının Yansımaları

 

Yükseköğretim Kurulu tarafından 2020 yılında Yozgat Bozok Üniversitesi’nin “Endüstriyel Kenevir” alanında İhtisas Üniversitesi olarak ilan edilmesi, yalnızca kurumsal bir statü değişikliği değil; Türkiye’de üniversitelerin kalkınma aktörü olarak konumlandırılması açısından stratejik bir dönüm noktasıdır. Bu karar, bölgesel potansiyellerin yükseköğretimle entegre edilerek ekonomik, sosyal ve çevresel kazanımların artırılması yönünde örnek bir adımı temsil etmektedir.

 

Stratejik Gerekçeler: Bölgeyle Uyumlu Bir Seçim

 

Yozgat ili, tarım temelli ekonomik yapısı ve kenevir ekimine yasal o larak izin verilen iller arasında yer alması sayesinde bu ihtisaslaşma için uygun bir coğrafi zemin sunmaktadır. Ayrıca, iklim ve toprak koşullarının kenevir tarımına biyolojik olarak elverişli olması; bölge halkının tarımsal üretim tecrübesi; üniversite bünyesinde Ziraat, Fen-Edebiyat, Mühendislik ve Tıp Fakültelerinin bulunması gibi çok disiplinli insan kaynağı altyapısı, ihtisaslaşmayı hem mümkün hem sürdürülebilir kılmaktadır.

 

Altyapı, Kapasite ve İşbirlikleri

 

Yozgat Bozok Üniversitesi bünyesinde kurulan Kenevir Araştırma Enstitüsü, kenevir tarımında tohum ıslahı, THC oranlarının düşürülmesi, lif kalitesi, biyokütle verimi ve hastalıklara dayanıklılık gibi alanlarda çok disiplinli Ar-Ge projeleri yürütmektedir. Ayrıca, TANAP destekli 2.250.000 TL bütçeli Malzeme Test Laboratuvarı ve Yozgat OSB’de yer alan Garanti Giyim ve Kompozit Teknolojileri AŞ’nin Balistik Test Laboratuvarı, kenevir temelli kompozit malzemelerin geliştirilmesi açısından kritik birer test ve üretim altyapısı sunmaktadır.

 

Bu laboratuvarlarda askeri kullanım amaçlı kompozit ürünler (kask, çelik yelek vb.) için yerli üretim çalışmaları yürütülmekte, kenevir lifi bu ürünlerde hammadde olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, tıbbi alanda fitokannabinoid içeriklerin farmasötik değerinin araştırılmasına yönelik farmakoloji odaklı işbirlikleri geliştirilmekte; tekstil ve yapı sektörüyle entegre biyomalzeme projeleri planlanmaktadır.

 

Katma Değer ve Sektörel Etki Potansiyeli

 

Endüstriyel kenevir; tarım, enerji, tekstil, inşaat, gıda, ilaç ve savunma sanayi gibi birçok sektörü doğrudan etkileyen stratejik bir biyokütle kaynağıdır. Yozgat merkezli bu ihtisaslaşma, yalnızca kenevir tarımını değil, bu tarımdan türeyen çok çeşitli katma değerli ürünlerin üretim zincirini de kapsamaktadır. Enstitü bünyesinde biyoetanol üretimi, farmasötik ekstraksiyon, kompozit malzeme geliştirme ve yeni tekstil ürünlerinin prototiplenmesi gibi uygulamalı araştırmalarla bilgi doğrudan sanayiye aktarılmaktadır.

 

Bu bağlamda YOBÜ, yalnızca bir “bilgi üretim merkezi' değil, aynı zamanda bölgesel bir teknoloji transfer istasyonu ve yerli kalkınmanın AR-GE çekirdeği konumundadır.

 

Sürdürülebilir Kalkınmaya Katkı ve Bölgesel Etki

 

İhtisaslaşma modeli, yalnızca akademik çıktılarla değil, aynı zamanda doğrudan sahaya aktarılan etkilerle de ölçülmelidir. Yozgat ve çevresinde kenevir tarımının teşvik edilmesi; ürün çeşitliliğinin artması, kırsal gelir kaynaklarının çoğalması, yeni sanayi alanlarının gelişmesi ve işgücü göçünün tersine çevrilmesi gibi sosyo-ekonomik sonuçlara yol açma potansiyeli taşımaktadır.

 

Özellikle tarım dışı gelir arayan genç nüfusun kenevir tarımı - işleme - sanayi entegrasyonu yoluyla bölgede istihdam edilmesi, bölgesel kalkınma açısından çarpan etkisi oluşturabilir.

 

Akademik-Sanayi-Kamu İşbirliği için Bir Model: Entegre ve Özgün Yaklaşım

 

YOBÜ’nün sunduğu yaklaşımın en özgün yönü, keneviri tarımsal ürün değil, sanayi temelli bir katma değer zinciri unsuru olarak değerlendirmesidir. Üniversite, kenevirin;

Tarla (genotip seçimi ve tohum ıslahı),

İlk işlem (lif soyma, biyokütle hazırlama),

Dönüşüm (biyoplastik, kompozit, ilaç hammaddesi),

Ticarileşme (ürün geliştirme, prototipleme, test ve sertifikasyon) aşamalarının tamamını bütüncül biçimde ele almakta; böylece klasik bilgi üretiminin ötesine geçen bir etki alanı oluşturmaktadır.

 

Riskler, Zorluklar ve Sürdürülebilirlik İçin Öneriler

 

Ancak bu değer zincirinin sürdürülebilirliği için bazı risklerin bertaraf edilmesi gerekmektedir:

Yatırımcının teşviksiz bırakılması,

Kooperatifleşme modelinin yeterince yaygınlaştırılamaması,

Eğitim-uygulama bütünlüğünün eksikliği,

Tedarik zincirinin parçalı ve plansız olması,

Yasal belirsizliklerin yatırım iştahını azaltması gibi...

Bu sorunları aşmak için öneriler:

YOBÜ öncülüğünde Kenevir İhtisas Tarım Bölgeleri kurulmalı, çiftçiye yerli tohum ve teknik destek sağlanmalı,

Kenevire dayalı sanayi girişimlerine devlet destekli yatırım teşvik programları oluşturulmalı, Üniversite - sanayi - kamu koordinasyonu için Kenevir Teknoloji Platformu gibi sürdürülebilir bir yapı kurulmalı,

YOBÜ’de yürütülen başarılı Ar-Ge projeleri ulusal ölçekte prototip kampüs modeli olarak yaygınlaştırılmalıdır.

 

Sonuç ve Öneriler: Keneviri Stratejik Bir Geleceğe Taşımak

 

Kenevir (Cannabis sativa L.), yalnızca bir bitki değil; tarihsel derinliği, biyolojik çeşitliliği, ekonomik potansiyeli, kültürel temsiliyeti ve politik çelişkileri ile insanlık tarihinin en dikkat çekici doğal kaynaklarından biridir. Antik uygarlıklardan modern tıbba, geleneksel tarımdan yeşil sanayiye kadar çok sayıda alanda iz bırakan bu bitki, 20. yüzyılın ideolojik politikaları nedeniyle haksız yere damgalanmış; bilimsel, ekonomik ve çevresel potansiyeli büyük ölçüde göz ardı edilmiştir.

 

Bu makale, kenevirin çok boyutlu doğasını tarihsel, bilimsel, teknolojik ve politik perspektiflerle bütünsel olarak ele alarak, özellikle Türkiye’nin bu stratejik alandaki mevcut durumunu ve gelişme potansiyelini analiz etmeyi amaçlamıştır. Yapılan analizler göstermiştir ki:

 

  • Kenevirin tarihi, sadece tarımsal değil, aynı zamanda kültürel ve teknolojik ilerlemenin bir parçası olmuştur.
  • Biyokütle kapasitesi, onu “sıfır atık” ilkesiyle örtüşen örnek bir model bitki haline getirmiştir.
  • Kriminalizasyon süreci, bilimsel gerçeklerden çok ekonomik çıkar çatışmalarına ve politik manipülasyonlara dayanmıştır.
  • Endokannabinoid sistemin keşfi, keneviri modern tıbbın önemli bir parçası haline getirmiştir.
  • Türkiye’deki yeniden canlanma süreci, umut verici olsa da bütüncül bir stratejiyle desteklenmediği sürece sürdürülebilirlik riski taşımaktadır.
  • Yozgat Bozok Üniversitesi’nin İhtisaslaşma modeli ve Keneviro gibi özel sektör yatırımları, potansiyelin harekete geçmesi için kritik eşiklerdedir.
  •  

Türkiye İçin Stratejik Fırsatlar

 

Türkiye açısından kenevirin sunduğu fırsatlar çok katmanlıdır:

 

  • Sürdürülebilir Tarım: Düşük su ihtiyacı, ilaçsız tarım kapasitesi ve toprağı ıslah edici özelliğiyle çevre dostudur.
  • Yeşil Sanayi: Elyaf, biyoplastik, yapı malzemesi ve biyoenerji üretiminde kullanılarak döngüsel ekonomiye katkı sağlar.
  • Tıbbi ve Farmasötik Alanlar: CBD ve diğer fitokannabinoidler sayesinde epilepsiden kansere kadar çok sayıda hastalıkta terapötik uygulamalara imkân tanır.
  • Bölgesel Kalkınma: Özellikle İç Anadolu ve Karadeniz havzalarında kırsal kalkınmanın lokomotifi olabilir.
  • Yerli Girişimcilik: Keneviro gibi yatırımlar, yerli üretim ekosisteminin kurucu yapı taşları olarak değerlendirilmelidir.
  •  

Politika ve Eylem Önerileri

 

Kenevirin stratejik bir sektör olarak gelişimi için aşağıdaki çok yönlü adımlar önerilmektedir:

 

  • Mevzuat Reformu ve Netleştirme
  • Endüstriyel, tıbbi ve akademik üretim için farklı lisans modelleri tanımlanmalı.
  • THC sınırlarına göre ürün sınıflandırmaları (gıda, ilaç, tekstil vb.) netleştirilmeli.
  • Ruhsatlandırma ve Tarımsal Yaygınlaştırma
  • Ruhsatlı ekim izinleri daha fazla İle yayılmalı.
  • Yerli tohum geliştirme çalışmaları desteklenmeli, çiftçiye teknik eğitim verilmelidir.
  • Yatırım Teşvikleri ve Finansal Destek Mekanizmaları
  • Keneviro gibi yatırımlar stratejik yatırım kapsamına alınmalı.
  • Girişimcilere özel kredi, vergi avantajı ve AR-GE desteği sağlanmalı.
  • Üniversite-Sanayi-Kamu İşbirliği Platformları
  • Kenevir Teknoloji Platformu gibi yapılar kurularak bilgi ve ürün akışı sağlanmalı.
  • Bozok Üniversitesi modeli, diğer bölgelere yaygınlaştırılmalı.
  • Bilimsel Farkındalık ve Kamuoyu Eğitimi
  • Kenevirin yalnızca “uyuşturucu” değil, aynı zamanda “tıbbi, biyoteknolojik ve endüstriyel bir kaynak” olduğuna dair kamuoyuna açık kampanyalar yürütülmeli.
  • Kenevir okuryazarlığı artırılmalı, medya temsili bilimsel verilere dayalı olmalıdır.

 

Hiç kuşkusuz, kenevirin geleceği; yalnızca tarımsal politikaların değil, bilimsel öngörünün, ekonomik cesaretin ve toplumsal farkındalığın bir bileşimi ile şekillenecektir. Bu stratejik bitkinin potansiyelini değerlendirmemek; çevresel sürdürülebilirlikten ekonomik kalkınmaya, tıbbi ilerlemeden biyoteknolojik dönüşüme kadar birçok alanda kaybedilmiş bir fırsatın habercisi olacaktır. Bu nedenle, keneviri yalnızca toprakta değil, zihniyette, mevzuatta ve ekonomide yeniden yeşertmenin vakti çoktan gelmiş, hatta geçmektedir!

 

Ahmet KARADAĞ

Haziran 2025, Bursa

 

Kaynakça

  1. Imran, A., Ahmad, M., Ali, A., Azhar, M., Syed, Q., Abidi, H. I., & Hussain, S. (2025). Hemp in history: An evolutionary perspective on its types and uses. Indus Journal of Bioscience Research, 3(5), 67-74. https://doi.org/10.70749/ijbr.v3i5.1401
  2. Warf, B. (2014). High points: An historical geography of cannabis. Geographical Review, 104(4), 414-438. https://doi.org/10.1111/j.1931-0846.2014.12038.x
  3. Clarke, R. C., & Merlin, M. D. (2013). Cannabis: Evolution and ethnobotany. University of California Press.
  4. Russo, E. B. (2017). History of cannabis as medicine: Nineteenth century Irish physicians and correlations of their observations to modern research. In M. A. Ware & B. E. R. Wang (Eds.), Cannabis and cannabinoids in clinical practice (pp. 63-78). Springer.

https://doi.org/10.1007/978-3-319-54564-6_2

  1. Zuardi, A. W. (2006). History of cannabis as a medicine: A review. Brazilian Journal of Psychiatry, 28(2), 153-157. https://doi.org/10.1590/s1516-44462006000200015
  2. Ahmed, A. T. M. F., Islam, M. Z., Mahmud, M. S., Sarker, M. E., & Islam, M. R. (2022). Hemp

as a potential    raw material   toward a sustainable  world: A review. Heliyon, 8, e08753.

https://doi.org/10.1016/j.heliyon.2022.e08753

  1. Shelly, D., Lee, S.-Y.,      &  Park, S.-J.   (2025). Hemp fiber     and its bio-composites: A

comprehensive  review part   I—Characteristics and                                         processing.  Advanced Composites and

HybridMaterials, 8(252). https://doi.org/10.1007/s42114-025-01314-0

  1. Promhuad, K., Srisa, A., San, H., Laorenza, Y.,       Wongphan,  P., Sodsai, J., Tansin, K.,

Phromphen, P., Chartvivatpornchai, N., Ngoenchai, P., et al. (2022). Applications of hemp polymers and extracts in food, textile and packaging: A review. Polymers, 14(20), 4274. https://doi.org/10.3390/polym14204274

  1. Karimah, A., Ridho, M. R., Munawar, S. S., Adi, D. S., Ismadi, Damayanti, R., Subiyanto, B., Fatriasari, W., & Fudholi, A. (2021). A review on natural fibers for development of eco-friendly bio-composite: Characteristics and utilizations. Journal of Materials Research and Technology, 13, 2442-2458. https://doi.org/10.1016/jjmrt.2021.06.014
  2. Viskovic, J., Zheljazkov, V. D., Sikora, V., Noller, J., Latkovic, D., Ocamb, C. M., & Koren, A. (2023). Industrial hemp (Cannabis sativa L.) agronomy and utilization: A review. Agronomy, 13(3), 931. https://doi.org/10.3390/agronomy13030931
  3. Ingrao, C., Lo Giudice, A., Bacenetti, J., Tricase, C., Dotelli, G., Fiala, M., Siracusa, V., & Mbohwa, C. (2015). Energy and environmental assessment of industrial hemp for building

applications:  A review. Renewable and Sustainable Energy           Reviews,   51,   29-42.

https ://doi.org/10.1016/j. rser.2015.06.002

  1. Mongiovi, C., Lacalamita, D., Morin-Crini, N., Gabrion, X., Ivanovska, A., Sala, F., Placet, V., Rizzi, V., Gubitosa, J., Mesto, E., & others. (2021). Use of chenevotte, a valuable co-product of industrial hemp fiber, as adsorbent for pollutant removal. Part I: Chemical, microscopic, spectroscopic and thermogravimetric characterization of raw and modified samples. Molecules, 26(15), 4574. https://doi.org/10.3390/molecules26154574
  2. Enarevba, D. R., & Haapala, K. R. (2024). The emerging hemp industry: A review of industrial hemp materials and product manufacturing. AgriEngineering, 6(3), 2891-2925.

https://doi.org/10.3390/agriengineering6030167

  1. Tânase Apetroaei, V., Pricop, E. M., Istrati, D. I., & Vizireanu, C. (2024). Hemp seeds (Cannabis sativa L.) as a valuable source of natural ingredients for functional foods—A review. Molecules, 29(9), 2097. https://doi.org/10.3390/molecules29092097
  2. Callaway, J. C. (2004). Hempseed as a nutritional resource: An overview. Euphytica, 140(1), 65-72. https://doi.org/10.1007/s10681-004-4811-6
  3. Karadağ, A., Dinçer Şahan, Ö., Hamid, A., & Aftab, M. N. (2024). Biodiesel production potential in sustainable biomass diversity. In Biodiesel plants—Fueling the sustainable outlooks. InTechOpen. https://doi.org/10.5772/intechopen.1007784
  4. Kaur, G., & Kander, R. (2023). The sustainability of industrial hemp: A literature review of its economic, environmental, and social sustainability. Sustainability, 15(8), 6457. https://doi.org/10.3390/su15086457
  5. Canu, M., Mule, P., Spanu, E., Fanni, S., Marrone, A., & Carboni, G. (2022). Hemp cultivation in soils polluted by Cd, Pb and Zn in the Mediterranean area: Sites characterization and phytoremediation in real scale settlement. Applied Sciences, 12(7), 3548. https://doi.org/10.3390/app12073548
  6. https://www. law. cornell. edu/wex/marijuana;

https://www.ojp.gov/ncjrs/virtual-library/abstracts/marijuana-conviction-history-marijuana- prohibition-united-states

  1. Torrella, C. L. (2011). Hemp vs. marijuana: The federal battle to control the meaning of cannabis (Master’s thesis, Indiana University). Indiana University Graduate School.
  2. Pacher, P., Bâtkai, S., & Kunos, G. (2006). The endocannabinoid system as an emerging target of pharmacotherapy. PharmacologicalReviews, 58(3), 389-462.

https://doi.org/10.1124/pr.58.3.2

  1. Maroon, J., & Bost, J. (2018). Review of the neurological benefits of phytocannabinoids. Surgical Neurology International, 9, 91. https://doi.org/10.4103/sni.sni_45_18
  2. Karadağ, A. (2024). The miracle of hemp: Cannabinoids (286      s.). İndex of Sciences

(Independently published).

  1. Yozgat Bozok Üniversitesi. (2019). Bölgesel kalkınma odaklı misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma: Sürdürülebilir biyomalzeme ve biyoenerji için endüstriyel kenevir: Aday üniversite başvurusu. Yozgat Bozok Üniversitesi Rektörlüğü.
  2. https://keneviro. com. tr/tr
Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.